Blog

Marka Hakkına Tecavüz

Ekim 2019 Elektronik İmzalı ve Zaman Damgalıdır. ©

Giriş:

Marka, günümüzde, ticari hayatın belki de en vazgeçilmez unsurlarından biridir. Ticarette bu denli önemli yere sahip bir enstrümanın sadece tescil edilmiş olması ve aktif olarak kullanılması yeterli değildir.

Marka kapsamında, en az bu unsurlar kadar önemli bir diğer faktör: 'markanın, olası tecavüz fillerine karşı, hukuki olarak korunması’dır. Markanın tanınmış olduğu veya belirli bir sektörde ön plana çıktığı durumlarda, marka hakkına tecavüz eylemleri, kötü niyetli ve haksız kullanım halleri gerek niceliksel ve gerekse nitelik olarak, ciddi biçimde artmaktadır. Özellikle bu hallerde, markanın korunması ihtiyacı, kendini daha da yoğun şekilde hissettirmektedir.

Günümüze kadar, fikri mülkiyet haklarının ihlali veya tecavüz hallerini düzenleyen ve üzerinde anlaşmaya varılmış ne çok taraflı bir anlaşma ve ne de herhangi bir uyumlaştırma yönergesi bulunmaktadır. Bu nedenle de, uluslararası herhangi bir standardın bulunmadığı marka hakkına tecavüz ve ilgili diğer hususlar, her ülkenin kendi iç hukukundaki düzenlemelere göre çözümlenmektedir. (D’amato – Long, Intellectual Property Law, Kluwer Law International, 1997, s.340)

Türkiye’de, marka hakkına tecavüz ve bununla ilgili talepler, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun “sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibinin ileri sürebileceği talepler” kenar başlıklı 149 ve devam eden maddeleri altında düzenlenmektedir. Bu çalışma özelinde, önce marka korumasının kapsamına değinilecek, sonrasında ise marka hakkına tecavüz halleri ve bu durumlarda başvurulabilecek hukuki koruma yollarına değinilmeye çalışılacaktır.  

A. Marka Korumasının Kapsamı:

Markaya ilişkin hukuki düzenlemelerde genel olarak, iki temel unsurun korunması hedeflenmektedir. Bunlardan birincisi, kamudur (tüketici/alıcı) ve bu sayede tüketicinin, belirli bir markanın üzerinde kullanıldığı ürünü alırken, esasen bildiği ve almak istediği ürünü alması sağlanmaktadır. Bir diğeri ise, markanın üzerinde bulunduğu ürünü kamuya sunan ve bu aşamada, enerji, zaman ve para harcayan marka sahibidir. Yine bu vesile ile markasının taklit veya korsan yoluyla haksız kullanımının önüne geçilmesi sağlanmış olmaktadır. (Dueker, 1996, syf. s.488)

Yapılan marka başvurusunun ardından, Türk Patent ve Marka Kurumu’na, re’sen inceleme yetkisinin verilmesi; 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu md.17 kapsamında, marka başvurusunun yayımını takiben, herkese (aynı Kanun md.5/1-ç bendi hariç), görüşlerini sunma imkanının tanınması; 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu md.25/2 uyarınca, markanın hükümsüzlüğü talebini, Cumhuriyet savcıları veya ilgili resmi makamların da isteyebilmesi ve benzeri durumlar, esasen, 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile kamu menfaatinin korunmakta olduğunu göstermektedir.

Benzer biçimde, 6769 Sayılı Kanun md.7 ile marka tescilinden doğan hakların kapsamının belirtilerek sahip olunan yetkilerin bu bağlamda hüküm altına alınması, 149.madde ve devam eden maddelerde marka sahibinin ne gibi talepler ileri sürebileceğinin ifade edilmiş olması, aynı zamanda marka sahibinin de korunmakta olduğunu göstermektedir.

6769 Sayılı Kanun md.7/2’ye göre, marka sahibinin izni olmadan: “tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin, tescil kapsamına giren mal veya hizmetlerde kullanılması”; “tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından tescilli marka ile ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması”; “aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde olmasına bakılmaksızın, tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle markanın itibarından haksız bir yarar elde edecek veya itibarına zarar verecek veya ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin haklı bir sebep olmaksızın kullanılması” durumlarında, marka sahibi, bu fiillerin önlenmesini talep etme hakkına sahiptir.

6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu md.7/3’e göre, ticaret esnasında kullanılması şartıyla ve hemen üst paragrafta belirtilen çerçevede, marka sahibi, “işaretin, mal veya ambalajı üzerine konulması”; “işareti taşıyan malların piyasaya sürülmesi, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, bu amaçlarla stoklanması veya işaret altında hizmetlerin sunulması ya da sunulabileceğinin teklif edilmesi”; “işareti taşıyan malın ithal ya da ihraç edilmesi”; “işaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması”; “işareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bağlantısı olmaması şartıyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük ya da benzeri biçimlerde kullanılması”; “işaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılması”; “işaretin hukuka uygun olmayan şekilde karşılaştırmalı reklamlarda kullanılması” eylemlerini yasaklayabilecektir.

Bu durumlar, aynı zamanda, marka korumasının kapsamını da belirlemektedir.

6769 Sayılı Kanun’un 7.maddesi (Mülga 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 9.maddesinin ikinci fıkrasına karşılık gelmektedir.), uygulamada sık rastlanılan durumları örnek şeklinde sıralamakta olup, tahdidi nitelikte değildir. (Arkan Sabih, Marka Hukuku, Cilt II, 1998, s.211)

 
B. Marka Hakkına Tecavüz:

Marka hakkına tecavüz, bir haksız fiil olup, tecavüzün varlığı için 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda belirtilen eylemlerden herhangi birinin gerçekleşmiş olması ve somut olayda hukuka uygunluk sebeplerinden herhangi birinin bulunmaması gerekmektedir. (Tekinalp, Ünal, 2002, Fikri Mülkiyet Hukuku, 2002, İstanbul, Beta Basım Yayım, s.414)

Marka hakkına tecavüz sayılan fiiller, 6769 Sayılı Kanun madde 29’da, sınırlı sayı (numerus clausus) ilkesine göre aşağıdaki dört bent halinde düzenlenmiştir.

Marka hakkına tecavüz halleri:

a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı, 7.maddede belirtilen biçimlerde kullanmak;

b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek;

c) Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak;

ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek olarak sıralanmıştır.

C. Marka Hakkına Tecavüz Halinde Hukuksal Koruma Yolları:

Doktrinde, fikri mülkiyet haklarının ihlali halinde başvurulacak yasal yolların, kusur ve zarar koşulunu gerektirmeyen davalar ve kusur ve zarar koşulunu gerektiren davalar şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutulabileceğine değinilmiştir. (Kılıçoğlu Ahmet M., Sınai Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar, Turhan Kitabevi, Ankara, 2006, s.97-101)

Bu ayrımdan hareketle ve 6769 Sayılı Kanun md.149 ve devam eden maddelerinin tetkikinde, marka hakkına tecavüz olarak addedilecek fillerden birinin gerçekleşmesi halinde marka sahibinin; kusur ve zarar koşulu gerekmeksizin tespit, saldırının önlenmesi, saldırının durdurulması ve el koyma; el koyulan ürünler üzerinde mülkiyet hakkı tesisi ve imha gibi davaları ikame edebileceği gözlemlenmektedir. Ortada marka sahibinin herhangi bir zararının bulunması ve tecavüz eylemini gerçekleştiren üçüncü kişinin de kusurunun bulunması halinde ise marka sahibi, maddi ve manevi tazminat, yoksun kalınan kazancın tazmini, itibar tazminatına ilişkin davaları açabilecektir. Yine, 6769 Sayılı Kanun ile marka sahibine, ister kusur ve zarar koşulu gereksin isterse gerekmesin, kesinleşen kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla ilan edilmesini talep etme yetkisini de vermektedir. (Kılıçoğlu, a.g.e., s.375 ve devamı.)

D. Sonuç:

Yukarıdaki açıklamalar göstermektedir ki, tescilli bir markanın sahibine sağladığı hak ve yetkilerin kapsamı oldukça geniştir. Yine, olası marka hakkına tecavüz durumunda, marka hakkına tecavüzü bertaraf etmek için sunulan imkan ve seçenekler de çeşitlilik arz etmektedir. Bu anlamda, kural olarak, Türkiye’de marka hakkına tecavüz durumunda hukuki koruma yollarının etkin ve uygulanabilir olduğunu belirtmek gerekmektedir. Ancak, bu imkanların bulunması yargılama sürecinin hızlı işleyeceği anlamına gelmemektedir.

Türkiye’de marka hakkına tecavüz durumunda etkin ve planlı bir yöntemin belirlenmesi, tecavüz davaların yargılama süresini kısaltacağı gibi arzu edilen sonuçlara daha kısa sürede ulaşılmasını sağlayacaktır.

Marka hakkına tecavüz davalarında öncelikli hedef: 'markasal kullanımların engellenmesi'dir. Bu nedenle, marka hakkına tecavüz davalarında marka hakkına tecavüz durumunun mevcut olduğunun 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yer verilen 'yaklaşık ispat kuralı' çerçevesinde ispatlanması ve bu yolla yargılamanın başında markasal kullanımın önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı alınması çok büyük bir önem arz etmektedir.

Yine, haksız olduğu düşünülen eylemlerin, marka hakkına tecavüz kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin tayin edilmesi de büyük bir öneme sahiptir. Bu hususta son kararı verecek İhtisas Mahkemeleri ise de, dava açılmadan evvel, bu durumun dikkatli ve titiz şekilde incelenip değerlendirilmesi gerekmektedir. Örneğin, marka hakkına tecavüz teşkil ettiği düşünülen bir eylem, ticari hayatın içerisinde olmayan ve/veya ticari etki doğurmayan bir fiil ise, burada marka hakkına tecavüz durumu söz konusu olmayabilir.

Ortada marka hakkına tecavüz teşkil eden bir eylem bulunmasına rağmen; bu eylemi hukuka uygun hale getiren bazı özel koşullar oluşmuş olabilir. (Örneğin, marka hakkı sahibinin uzun süreli sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğraması; tecavüz ettiği iddia edilen şahsın, bahse konu marka üzerinde öncelikli bir hakkının olması veya bu şahsın ilgili ibare üzerinde kazanılmış bir hak elde etmesi gibi.) Dolayısıyla, mevcut koşullar çerçevesinde ve objektif bir şekilde olayın değerlendirilmesi önem arz etmektedir.

Bu tespitler sonrasında, tecavüz ile ilgili en uygun önlem / yolların önceden belirlenmesi; sürecin en başında hangi adımların atılacağının tayin edilmesi de aynı derecede önemlidir. Örneğin, yoksun kalınan kazancın tazmini ve itibar tazminatı taleplerinin kabul görmesi, zararın, marka hakkına tecavüz nedeniyle ortaya çıktığının herhangi bir şüpheye yer vermeyecek ve net bir şekilde ispatlanmasını gerektirmektedir. Aksine bir durum söz konusu ise, yani bu iddialar ispatlanamıyorsa, bu kapsamdaki taleplerin, yapılan yargılama esnasında reddedilmesi ihtimali bulunmaktadır. Yine, tecavüz eden şahsın yurt dışına herhangi bir ihracatının olmadığının tahmin edilmesi durumunda, dava öncesinde bu yönde bir girişimde bulunulması yargılama sürecinin uzamasına neden olacaktır. Veya yine, dava öncesinde bir tespit davası ile veya dava dilekçesinde, internet üzerinden herhangi bir markasal kullanımı olmayan şahıs aleyhine, bu yönde bir tespit talebinde bulunulması; dosyanın yargılama sürecini uzatabilecektir.

Dolayısıyla, tecavüzün önlenmesi sürecinde de, izlenilecek yöntemlerin düzgün bir şekilde planlanması hem markasal korumanın daha etkin bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacak hem de olası dava sürecinin nispeten kısalmasına yol açarak hedeflenen sonuca daha çabuk ulaşılmasına yardımcı olacaktır.

N.Berkay KIRCI
Avukat
Marka ve Patent Vekili

Kaynaklar:

Kitaplar:

Arkan Sabih, (1998), Marka Hukuku, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No: 533, AÜHF. Döner Sermaye Yayınları No:48, Ankara

D’amato, Anthony & Estelle long, Doris, (1997), Intellectual Property Law, Kluwer Law International

Kılıçoğlu, Ahmet M., (2006), Sınai Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar, Ankara, Turhan Kitabevi

Makaleler:

DUEKER, Kenneth Sutherlin, Trademark Law Lost in Cyberspace: Trademark Protection for Internet Addresses, Harvard Journal of Law & Technology, Summer 1996, Volume 9, Number 2